Bir Ankara yazında, 6 Temmuz 1987’de öğlenden sonra doğdum. Babamın memuriyeti nedeniyle Anadolu’nun dört bir yanını dolaştık. Çocukluğuma dair hatırlayabildiğim ilk anılar Giresun’un Dereli ilçesinde geçer. İki dağın arasındaki bir vadide kurulu, sıcak insanların olduğu, herkesin birbirini tanıdığı bir yerdi Dereli. Yem yeşil doğanın içerisinde, dağların arasından akan bir derenin etrafında dizili evlerden oluşuyordu bu yerleşim yeri. Bir fotoğraf çerçevesi gibiydi ve uçsuz bucaksız olan tek şey gökyüzüydü – kafanı kaldırdığında gördüğün, bazen masmavi, bazen yıldızlarla dolu, çoğu zamansa bulutlarla kaplı bir gökyüzüydü bu. Çok hatırlamasam da, bir çocuğun heyecan dolu beyniyle yukarı bakıp neler düşünüp hayal ettiğimi tahmin etmek zor değil. Annem ve babam memur olduklarından, Anneannem benimle ilgileniyordu. Çocukluğumun ve ilk gençlik yıllarımın en değerli zamanlarında annem ve babamla birlikte, o da hep yanımdaydı. Onu kaybettikten yıllar sonra bile, bugün hala onun sevgisini, şefkatini ve gülümsemesini kalbimde hisseder, daima onun koruyucu meleğim olduğunu düşünürüm.

4 yaşındayken, 1991 yılında Tavşanlı’ya (Kütahya) taşındık. İlkokula orada başladım. Bura ile alakalı olarak Annemin sürekli anlattığı bir anekdot vardır; okula ilk başladığım zamanlarda öğretmenim anneme yurt dışından mı geldiniz diye sormuş. Meğer ki, Dereli’de geçen dört yılın bana kattığı sadece temiz hava ve güzel doğa değil, Karadeniz şivesi de olmuş.

Tavşanlı’da 4 yıl yaşadık ve ardından, uzun süre yaşayacağımız Aydın’ın Nazilli ilçesine taşındık. İlköğretim ve lise eğitimimi orada tamamladım. Bu süre zarfında, hayatımda dönüş noktası olduğunu söyleyebileceğim deneyim 9 yaşındayken ailemle yapmış olduğum kıbrıs yolculuğumuzda gerçekleşti. İlk kez uçağa binmiştim ve tek kelimeyle büyülenmiştim. Çocukluğun verdiği keşfetme ve öğrenme aşkı ile insanların gökyüzünde uçmasını sağlayan bu büyülü araç aklımı başımdan almıştı. Uçuş sırasında hostese kokpite girmek istediğimi söylemiştim ve kaptan müsaade etmişti. İninceye kadar kokpitte kalmıştım ve yere inince, pilot olma kararımı heyecan ve sevinç dolu bir kalple dile getirmiştim. Muhtemelen günlerce (belkide aylarca) uçakları dilimden düşürmemişimdir.

İşte o gün ben pilot olacağım dedim ve hiç bir zaman başka bir meslek düşünmedim.

Takip eden yıllarda okul dönemini Nazilli’de, yazları Didim’deki yazlığımızda geçirdim. Keşfetme ve öğrenme merakım ise hiç azalmadı. Ailemin de yeni yerler keşfetmeye olan tutkusu nedeniyle (gezme merakımın genetik dayanağı muhtemelen bu) bu süreçte Mısır Piramitlerinden İskoçya dağlarına, Fransız Katedrallerinden Rus Saraylarına kadar pek çok yeri görme ve deneyimleme fırsatı buldum. Her gördüğüm yer, her yaptığım uçuş, pilot olma ve dünyayı keşfetme arzumu daha da büyüttü.

Yeni kültürler, yeni insanlar, yeni bakış açıları, alışkanlıklar, davranışlar, bu seyahatlerde beni en çok etkileyen diğer bir husustu – ki bu da benim devam eden yıllarda insanları, davranışkarını, düşüncelerini kavrama isteği ve belki de kendimi daha iyi tanıyabilme ihtiyacıyla psikolojiye merak salmama neden oldu. Lise yıllarım boyunca pek çok psikoloji kitabı okudum, seminer ve workshoplara katıldım. Özellikle Nil Gün ve Richard Bandler sayesinde NLP ve davranış bilimi ile ilgili pek çok şey öğrendim. Halen bu iki yazarın (pek çok diğer yazarla birlikte) tüm kitapları kitaplığımda mevcuttur.

Lise eğitimim sona yaklaşırken, artık aklımda geleceğime dair sadece iki seçenek vardı: ya pilot olacaktım, ya da psikolog. Beni hayatımın her aşamasında destekleyen, bana olan inançları, güvenleri ve özverileri ile her zaman hayallerimin arkasından koşmamı sağlayan ailem, Pilotluk konusunda en azından bilgiye dayalı bir karar almam adına beni Eskişehire götürüp Sivil Havacılık’ta paraşüt eğitimi almamı ve ucaktan atlamayı deneyimlememi sağladılar. Evet, bunu da çok sevmiştim ve pilotluğu başarabeleceğime olan inancım pekişmişti.

Üniversite sınavına girdikten sonra, Anadolu Üniversitesi Pilotaj Bölümü’nün yetenek sınavlarına girdim. Oldukça zorlu, heyecanlı, stresli bir süreçti ve bu sürecin sonunda, Pilotaj bölümüne kabul edilmiştim. Hemen hemen aynı zamanda da, Üniversite yerleştirme sonuçları açıklanmış ve Bahçeşehir Üniversitesi, Psikoloji Bölümü’nü 100% burslu kazandığımın haberini almıştım. Karar vermek benim için zor değildi: pilotluk hayatımın tutkusu, psikoloji ise ömür boyu sürecek olan bir öğrenme ve keşfetme süreci olacaktı.

Üniversite yıllarım, ağır eğitim şartları nedeniye yoğun, stresli ve telaşe içerisinde geçti. 24/7 bir arada bulunduğumuz sınıf arkadaşlarımızla adeta aile gibi olduk. Bu zorlu süreç bizi ardından gelecek olan yorgunluk ve stres dolu iş hayatına hazırlamış oldu (her ne kadar o zamanlar farkedemesek de). Bu süre içerisinde ailem de artık başladıkları noktaya, Ankara’ya dönmüşlerdi. Okulumun bittiği yılı hep bir buruklukla hatırlarım çünkü o yaz (18 Haziran 2010), hayatımdaki en önemli insanlardan, üzerimde en çok emeği geçmiş kişilerden birini, Anneannemi kaybettik.

2010 yılında, mezuniyetimin hemen ardından Türk Hava Yolları Airbus A320 filosunda first officer olarak uçuşlara başladım ve 2015 yılına kadar oradaki görevime devam ettim. Bu süreçte hem pilotluk yeteneklerimi pekiştirme, hem de iş hayatına alışma fırsatım oldu. Bir çok noktaya uçup, pek çok farklı kişinin hikayesini dinledim. Hemen hemen her pilotun hayali olan, dünyanın en gelişmiş ve en büyük uçağı Airbus A380 beni de çok cezbediyordu. 2014 yılında ailece yaptığımız bir Birleşik Arap Emirlikleri turunda, Emirates’e başvurma kararı aldım. 2015 yılı Mayıs ayında, artık yeni bir şirkette, yeni bir ülkede ve dünyanın en iyi ve en gelişmiş uçağı olan A380’I kullanan ilk Türk pilot olma gururuyla Dubai’de yaşıyordum.

Keşfetmek, okumak, öğrenmek, ve deneyimlemek hep en büyük tutkum oldu. Havacılık, insan psikolojisi, kültürler, kültürel miraslar, dil, dünya murtfağı, bilim, uzay… Bu satırları okuduğunuz blog’um ve youtube kanalım, tutkularımı ve keşfetme arzumu paylaşan herkes için.

Hadi dünyayı birlikte keşfedelim.